artık gelenekselleşmiş tren yolculuğundayım yine; kulaklarımda pink martini, aklımsa istanbul'da aslında, belki biraz da tum yaz tatilinde ne yapıcam duşuncesinde, bu beni olduruyor çunku her ne kadar yaşamakta olduğum şehri sevsem de, tum bir yaz tatili kendimi insanlardan nasıl kurtarıp belki de biraz fildişi kulemde rahat rahat yaşayabileceğim onu duşunuyorum....kendi kabuğunda yaşayan salyangoz gibi bişiyim bi anlamda aslında; "bana" davet edebileceğim insanlar son derece kısıtlı ki eskişehirde yaşanması olası olaylar silsilesini tahmin etmeye çalışınca biraaz boğulacak gibi oluyourm....tamam, bencil bi insanım belki ama yapabileceğim başka bişi de olmasa gerek aslında, yaralanmaya o kadar açığım ki; daha doğrusu yaralanma hissini kafamda kurgulamaya, ekstra bi etkene gerek yok hiç, kısaca gitsinler de ben de dvdlerim ve kitaplarımla kendime kurduğum dunyada yaşayayım kimse beni rahatsız etmeden....ahh Isabelle, bilmediğim fransızcamla seni anlamaya çalışıyorum sanki..... aklımda o kadar çok şey var ki aslında, neler yapacağımın ya da yapmak sitediklerimin, boş boş oturmak istemiyorum...belki de doyumsuz bi insanım, ya da kendimi o kadar çok yuceleştirdim ki gozumde, içimde, artık ne yapsam yapayım hiçi bi zaman tam olmayacak... her şey hastalık derecesinde mukkemmel olmalı....
kendime mektup tadında bişi oldu sanki bu da ama içimden gelen bole bişise yapabileceğim hiç bişi olmasa gerek....
que tengo miedo perderte despues.....
istanbulda yaşadıklarımız duşunulecek olursa, bi kere doğum gunumu geçirmiş bulunmaktayım canına yandığımın şehrinde... boklunun ustune iliştirilmiş bi mum eşliğinde,sadece bi kaç aydır tanıdığım ve aslında beni sevmek için hiç bi nedenleri olmayan insanlar arasında çok guzel bi akşam geçirdim.... gerçekten beklemediğim birşeydi çunku hiç birinin hiç bi sorumluluğu yoktu beni eğlendirmek için.... hepsine çok teşekkürler; belki de asıl guzel olan da buydu, bilmem....
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment