yeni odamız, ruzgarın "abi buradan iyi esiliyomuş, bak bu yolu deneyelim bir de" olarak tabir edebileceği bir yerde ki bu oldukça iyi bişi... odada yalnız kalan insanı canlandırmaktayım bu zaman diliminde efenm; kızlar pulp'a giden adamlar oldu, ben de media playerini açan insan modeliyim bu gece...okulda her yer mezun dolu ki dışarıdan gelen muzik sesleri bumed de duzenlenen mezun bıdısı kaynaklı... herkes anne babalarını almış gelmiş deli gibi geziniyo ortalıkta; ellerinde diplomalar yaşamlarının bi donemini kapatma uğraşı içindeler..
bugun yazasım yok,kılçığı çıkık bir insann bu kadar da yazdığına şukretmek lazım; e ne de olsa zihnimde canlandırdığım goruntulerin gerçeğini gorebiliyorum; kılçık çıkmasın da ne yapsın yazık yavrucum...
Friday, June 29, 2007
Friday, June 22, 2007
istanbuldaki ilk gunler.....

istanbuldayım.... yurda yerleşen bir insanı oynamaktayım aynı zamanda, 4 kişinin bir ay kadar hayatını paylaşacağı şu kuçucuk odada takılıyorum, post yazıyorum....
dun çok guzel bir gundu çunku istanbul moderne giden insanlar olduk fiti fiti...perşembe gunleri ucretsiz diye deli gibi gezdik, gitmediğimiz yer kalmadı gibi bişi oldu...ahmet polat için gitmiştim onceleri ama daha sonra mehmet guleryuz'u keşfettim(k). kendisini buradan saygıyla selamlamak istemekteyim,en çok etkileyen onnun eserleri oldu beni butun bi sergidekiler arasından....sonra da koprualtına gidip içilen biralar da baya iyilerdi hani, sevilen kuçuk kediler..... kısacası guzel bi gundu kendisi; keşke akşam seyredilek ietenen filmde de uyuyakalınmasaydı, o zaman daha da bir guzel olucaktı ama buna da şukur tabi....
dekaloglara devam bu arada, uzuuuuun bi aradan sonra tekrar ozlenen kameradan bakmak iyi birşey oldu, kieslowskiye de buradan selam çakalım....:)
bakalım yaz okulu nasıl geçecek; sıcak olacağı oldukça kesin gerçi ama kısmet artık ne yapalım...4 kızla yapılan dedikodunun da haddi hesabı olmayacak sanki; aman bu okul da bi guzel yahu, nefret ettiresi ozellikleri de yok değil tabi ama sanırsam değiyor bi yerden sonra........
i still feel like a child

bu sıcak yaz gununde yine trene bindim istanbul için...eskişehirde filmlerle dolan kısa aile saadetinin ardından yine binilen trende ve yine açılan laptopta bunları yazmaktayım şimdi....
ben de sinemadan yeni çıkan adam oldum, ne de guzel oldu, soyledim zaten annemlere de mithat abiden ders almayı ne kadar çok istediğimi, filmlerin benim için ne kadar onemli olduğunu...sanırsam içlerinde biraz kuşku var benim sinemacı olup olmayacağıma dair (aman tanrım, ya mesleğini yapmaz da aç kalırsa!!!!!) ama bırak olsun; hiç olmazasa başka ihtimaller olduğunu da farkederler...
hazır adananın bağrından kopup gelmiş olan oda arkadaşım yakınlarda değilken onun nefret etmesini sağladığım let me kiss you dinleme hazırlığı içindeyim ki ne de guzel soylemiş morrissey amca, gerçi kabul ediyorum ben soylerken bu şarkıyı atlantic records tan gelip ağzımı burnumu kıracaklar ama olsun:)
yaz okulu zamanı dahilinde seyredilecek deli gibi film goturuyorum; hepsi farkı birer bakış açısı hayata dair; hepsi başkalarının hayatından çalınmış ( gerçekte var olmasalar dahi) bir kaç nefes gibi işte...umarım yaz okulu iyi geçer; gerçi sıcaktan norveç sınırına kamp kurmayı arzulayan bunyemiz cehennem sıcaklarına ne kadar dayanır, psikolojisini ne derece duzgun tutabilir, insanlardan kaçmayı ne denli başarabilir, gorduğunde kendine nasıl travmalar yaşatabilme olsaılığı vardır; bunlar tartışılır ama en azından rahatça içilecek bir sigaranın ya da arkadaşlarınla geçirilecek bi akşamın, beraber içilen bi kadeh şarap için bile sıcağa katlanılır herhalde...
Tuesday, June 12, 2007
bi kaç gundur ki artık gunleri takip etmiyorum çunku hepsi birbirine karıştı finalleri biten insan modeli olarak deli gibi film izlemekteyim... gemide ile başlayan yolculuğum ki erkan can abiye buradan saygılar, masumiyet, boş ev, kader ve biraz da dark horse ile devam etti.... içimde deli gibi bi ağlama isteği var ki sanırsam hepsi filmlerden; sinir stres sahibi olmuş bi insanım artık ben, aklıma hep beynimin içindeki fillerin sikişmesi, haluk bilginerin o uzun tiradı, belki de biraz boş evdeki konuşulmayanların acısı ve uğur, neden geldiğimi biliyosun, sensiz olmuyor lar geliyor... bi de o son sahne; filmedeki tek renkli sahne....çok fena oldum, dun gece de deli gibi ağladım ki tam kesin bi nedeni olmasa da filmler ve belki biraz da yaşananlar...
istanbuldan gidiyorum yarın, sanırsam gidince de deli gibi film izlicem.... çok fena yaa, hepsi o kadar gerçek ki, yok aklımda deli gibi şey var, haala boğazımda bi yumru ama anlatılacak bişi yok sanki....kelimelere dokmek ne kadar zor olabilir ki birşeyi, ustelik onu sadece film karesi olarak gorduysen?
gunluk tavsiyem şudur ki sakın ha benim gibi bu filmleri ust uste seyredip ustune bi de zahir çakmayın, ağladım ağlıcam;çok fena oldum ben....ama herkesin eline sağlık, bu kadar guzel filmi bunye birden kaldıramıyo ne yazık ki; o ayrı....
istanbuldan gidiyorum yarın, sanırsam gidince de deli gibi film izlicem.... çok fena yaa, hepsi o kadar gerçek ki, yok aklımda deli gibi şey var, haala boğazımda bi yumru ama anlatılacak bişi yok sanki....kelimelere dokmek ne kadar zor olabilir ki birşeyi, ustelik onu sadece film karesi olarak gorduysen?
gunluk tavsiyem şudur ki sakın ha benim gibi bu filmleri ust uste seyredip ustune bi de zahir çakmayın, ağladım ağlıcam;çok fena oldum ben....ama herkesin eline sağlık, bu kadar guzel filmi bunye birden kaldıramıyo ne yazık ki; o ayrı....
Wednesday, June 6, 2007
ateşten sozcuklerle konuşurdum eskiden, buz tutmuş ir yanardağım şimdi..
şehirleri tanınmayan bir turnede oyuncuyum
aslında oludur butun izleyicilerim
çevresine duyarsız kalamayan bir deliyim....
bugun nostalji yapmaya karar verdim; nereden çıktı diye duşunecek olan olursa hani belki bi yerden, eşyalarımı topluyorum, malum yurt hayatı çok fena eşya toplamayı gerektirmekte sene başında... oyle neler var neler yok diye bakarken bi kaç tane şiir falan buldum; onlar yazayım dedim ki en guzeli behçet necatigil'in eseri..
sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı...
butun yakınlarınız sizi yanlış tanıdı...
bitmeyen işler yuzunden
(siz boyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anşatmaya herşeyi
kalbinizi dolduran duygular.....kalbinizde kaldı...
siz genşi zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi soylemek
yılların telaşlarda bu kadar çabuk geçeceği aklınıza gelmezdi
gizli bahçenizde açan çiçekler vardı
gecelerde ve yalnız
vermeye az buldunuz
yahut vakit olmadı....
pek çok da şey yazmışım aslında ama o kadar çok ve o kadar karanlıklar ki, onları buraya aşımaya gerek yok kanımca; ama bi de mona rosa var ki, yazıyı da onunla kapayatım bali...
Ah, senin yuzunden kana batacak Mona Rosa, siyah güller ak güller.......
p.s.: yazdıklarımdan bilmediğim bi yanlışlık, ya da ne bileyim şairlere ayıp olacak birşey yaptıysam şimdiden ozur dilerim, saygılar.....
şehirleri tanınmayan bir turnede oyuncuyum
aslında oludur butun izleyicilerim
çevresine duyarsız kalamayan bir deliyim....
bugun nostalji yapmaya karar verdim; nereden çıktı diye duşunecek olan olursa hani belki bi yerden, eşyalarımı topluyorum, malum yurt hayatı çok fena eşya toplamayı gerektirmekte sene başında... oyle neler var neler yok diye bakarken bi kaç tane şiir falan buldum; onlar yazayım dedim ki en guzeli behçet necatigil'in eseri..
sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı...
butun yakınlarınız sizi yanlış tanıdı...
bitmeyen işler yuzunden
(siz boyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anşatmaya herşeyi
kalbinizi dolduran duygular.....kalbinizde kaldı...
siz genşi zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi soylemek
yılların telaşlarda bu kadar çabuk geçeceği aklınıza gelmezdi
gizli bahçenizde açan çiçekler vardı
gecelerde ve yalnız
vermeye az buldunuz
yahut vakit olmadı....
pek çok da şey yazmışım aslında ama o kadar çok ve o kadar karanlıklar ki, onları buraya aşımaya gerek yok kanımca; ama bi de mona rosa var ki, yazıyı da onunla kapayatım bali...
Ah, senin yuzunden kana batacak Mona Rosa, siyah güller ak güller.......
p.s.: yazdıklarımdan bilmediğim bi yanlışlık, ya da ne bileyim şairlere ayıp olacak birşey yaptıysam şimdiden ozur dilerim, saygılar.....
Friday, June 1, 2007
derilerinizi yuzceğim!!!!!

okulumuzun kutuphanesini seviyorum,tozlu kitaplar arasında dolaşırken içime o tozun, belki de biraz kufun kokufunu içime çekmeyi...sahafları da severim o yuzden, tamam çıkışta elin tozdan simsiyah olur ama guzeldir.....
neyse konum o değil zaten, boris vian ın derilerinizi yuzeceğim adlı romanı...karıncalardan sonra yine arızalı bi roman bekliyodum zaten ama bu cidden çok ilginç bi roman olmuş kanımca; beyaz bir insanın kendini aslında siyah sanarak kardeşi olarak duşunduğu bi siyahı oldurmesi...sonra da ardından işlediği cinayetler...bi insann kimlik arayışı belki de bir derece, hastalıklı zevklerimizin sonucunda doğan bi savunma mekanizması..tamam kahramanımız zaten bodyguard dır, hoyratça ve duygusuzca adam dovmektedir ama kendinden bi manada geçip "yeni" oğrendiği kimliği nedeniyle, yani beyaz gorunuşlu bir siyah olmanın verdiği kafa karışıklığıyla herhalde onune geleni oldurmekten çekinmiyor amcamız... yine başka bir romandan uyarlanan ve anthony hopkinsin oynadığı insan lekesiydi galiba filmin adı, onda da beyaz gorunuşlu bir siyahın hikayesi işleniyodu ki pek de sevmemiştim o filmi, aklıma geldi...
bi de şimdi yazarken bu ayrımların nedenini duşundum, turkiyedeki turk kurt ayrımı, amerikada işte beyazdır siyahtır falan, ne kadar saçma şeyler bunlar.... guzellik kraliçeleri gibi gulumseyerek dunya barıı falan da demiyorum ama kimse ten renginden dolayı kimseden alt ya da ust bi konumda değil ki! hangi ailede doğmayı seçemediğimize gore, boylesi bi ayrım da çok saçma ve gereksiz olur, hatta insanlık dışı; belki de insanın egosunu tatmin etmesi için uydurduğu birşey; hepimiz biliriz, çevrende senden daha alt kesimde yaşayan insanlar olacak ki sen de ne kadar değerli (!) ve ozellikli (!) olduğunu hissedebilesin....kendimiz kaybetmişiz, aynaya baktığımızda orebildiğimiz tek şey maskelerimiz olmuş da haberimiz yok...
Subscribe to:
Posts (Atom)